Osmanlı Devleti’nde Nakîbü’l-eşrâflık Müessesesi ve Nakîbü’l-eşraf Kaymakamları
Ayhan Işık
Öz
Hz. Peygamber’in soyundan gelen Sey-yid ve Şeriflerin neseplerinin kaydedilme-si, onlara bir takım imtiyaz ve muafiyetler tanınması, ayrıca seyyidliklerinin ispatında gerekli olan siyâdet hüccetlerinin düzenlen-mesi gibi bazı resmi işlemlerin yapılması için Yıldırım Bâyezid zamanında (h.802/ m.1400 yılında) Nâzır-ı Sâdât ismiyle tesis edilen Nakîbü’l-eşrâflık Müessesesi, mer-kezde (İstanbul’da) Nakîbü’l-eşrâf, taşrada ise Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamları tarafından idare edilmiştir.
Nakîbü’l-eşrâf kaymakamları sadece seyyidlere siyâdet hücceti düzenlemek ve onların evlenme-boşanma gibi hukuki iş-lemlerinde söz sahibi olmakla kalmamışlar, ayrıca bulundukları kazalarda iftâ görevi-ni icra etmişler; vakıfların imamet, cüzhan, devirhan, ihlâshan, Yasinhân ve tevliyet cihetlerini üstlenmişler; kutsal emanetleri muhafaza etmişler; askeriyle bulundukları bölgeleri korumuşlar ve Nakîbü’l-eşrâf ile irtibata geçerek seyyid ve şeriflerin sorun-larını Sadaret’e iletmişlerdir. Bu bakımdan Nakîbü’l-eşrâf kaymakamları, tayin edildik-leri sancak ve kazalarda idareci vasıflarıyla önemli işlere imza atmışlardır.
Makalemizde “Osmanlı Devleti’nde Nakîbü’l-eşrâflık Müessesesi ve İşlevi”, “Nakîbü’l-eşrâfların Maiyetleri”, “Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarının Görevleri”, “Tayin ve Atama Menşurları”, “Gelir Kaynakları ve Maaşları”, “Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamları-nın Şecereleri”, “Aldıkları Rütbe ve Nişan-lar”, “Yönetimle İlişkileri”, “Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamları ile ilgili Arşiv Kaynakları”, “Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarının İsim Lis-teleri” gibi konular, Nakîbü’l-eşrâf defter ve belgeleri ekseninde ayrıntılı olarak izah edi lecektir. Nakîbü’l-eşrâflık Müessesesinin ta-rihi serüveni içerisinde Nakîbü’l-eşrâf kay-makamlarının üstlendikleri roller hakkında önemli bilgiler sunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Meşîhat Arşivi, Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamı, Nakîbü’l-eşrâf Kaymakam Defterleri, Seyyid ve Şerif.
Giriş
Hz. Peygamber döneminden itibaren Fetih ülküsü ve İslamiyeti yaymak gayesiyle farklı coğrafyalara yayılan seyyid ve şerifler, gittikleri yerlerde İslam inanç ve ibadetlerini öğretme ve İslamiyet’i tebliğ etme noktasında önemli roller üstlenmişlerdir. Bölge halkı da Hz. Peygamber’in soyundan gelmeleri sebebiyle bu kişilere saygı ve hürmet göstererek onların dini görüşlerine değer vermiştir.
Osmanlı Devleti’nde Yıldırım Bâyezid zamanında Nâzır-ı Sâdât ismiyle tesis edi-len Nakîbü’l-eşrâflık Müessesesi’nin geç-mişi her ne kadar Emevî ve Abbasî Dev-leti dönemlerine dayansa da bu kurum Osmanlı Devleti’nde işlerlik kazanmıştır. Nakîbü’l-eşrâflık Müessesesi, İstanbul’da Nakîbü’l-eşrâf; vilayet, sancak ve kazalarda ise Nakîbü’l-eşrâf kaymakamları tarafından idare edilmiştir.
Nakîbü’l-eşrâf, Hz. Peygamber’in soyundan gelen seyyidlerin her türlü işleriyle ilgilenen; neseplerini, doğum ve vefat kayıtlarını tutan, siyâdet hüccetlerini düzenleyen görevlidir. İlmiye sınıfına mensup ve seyyidler arasından seçilen Nakîbü’l-eşrâf kaymakamları ise taşrada Nakîbü’l-eşrâf’ın vekili konumundadır.
1- Osmanlı Devleti’nde Nakîbü’l-eşrâflık Müessesesi ve İşlevi
Asr-ı saadette başlayarak birçok uygu-lama sonunda Osmanlı Devleti’nde kurum-sallaşmasını tamamlayan Nakîbü’l-eşrâflık Müessesesi, seyyid ve şeriflerin kayıtları-nın tutulması, suç işlediklerinde yargıla-nıp cezalandırılması gibi muameleler için Yıldırım Bâyezid zamanında H.802/1400 yılında Nâzır-ı Sâdât ismiyle kurulmuştur. Sultan II. Bâyezid (1481–1512), hocası Sey-yid Abdullah’ın oğlu Seyyid Mahmud’u 900/1494 yılında ‘Nakîbü’l-eşrâf’ unvanı ile seyyid ve şeriflerin başına getirmiştir. Bu unvan ilk defa, Seyyid Mahmud’un tayin menşurunda Nâzır-ı Sâdât tabiri yerine Arap memleketlerindeki gibi Nakîbü’l-eşrâf yazılması ile kullanılmaya başlanmıştır.
Ayrıca Hz. Peygamber’in soyuna yakışmayacak davranışlarda bulunanların bu hal ve tavırlarına engel olmak ve suç işledikle-rinde gerekli cezayı tatbik etmek; seyyidlere tanınan imtiyazlardan faydalanmak isteyen müteseyydilere1 engel olmak ve bu kuru mun istismar edilmesinin önüne geçmek Nakîbü’l-eşrâflığın kurulmasının sebepleri arasındadır.
Seyyid ve Şerif Kavramları: Kelime olarak “efendi, malik, şerif, faziletli, ke-rim, halim, kavminin sıkıntısına tahammül eden, reis, önde gelen kişi” gibi anlamları ifade eden “seyyid” kelimesi, terim olarak Hz. Peygamber’in kızı Hz. Fatıma’nın Hz. Ali ile evliliğinden dünyaya gelen evlatları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in soyundan gelenler için kullanılmaktadır. Osmanlı Devleti’nde baba tarafından Hz. Hasan veya Hz. Hüseyin’in soyundan gelenlere seyyid, anne tarafından nesli devam edenlere ise şerif denildiği görülmektedir. Seyyid olarak kabul edilmenin şartı, soyun baba tarafından Hz. Peygamber’e ulaşması esasına dayansa da anne tarafı da belli ölçüde dikkate alınmıştır. Hz. Hasan’ın veya Hz. Hüseyin’in zürriyetleri arasında ise herhangi bir fark gözetilmemiştir. Her iki soyun mensupları da seyyid kabul edilmekte ve nesebi anne tarafından gelen kadınlara seyyide veya şerife, erkeklere ise şerif denilmektedir.
Nakîbü’l-eşrâf: Osmanlı Devleti başta olmak üzere; Abbasîler, Memlükler ve Sel-çuklular gibi İslâm devletlerinde seyyidlere gösterilen ihtiramın yanında, onlara ait işleri görmekle vazifeli bir de memur tayin edilmiştir. Hz. Peygamber’in soyundan gelenlerin her türlü işleriyle ilgilenen; neseplerini, doğum ve vefat kayıtlarını tutan, seyyidliklerinin ispatı için bulundurdukları siyâdet hüccetlerini düzenleyen, aynı zamanda onların haklarını koruyup ganimetten alacak-ları hisselerin de aralarında dağıtılmasını sağlayan idareci konumundaki görevliye Nakîbü’l-eşrâf denmektedir.
Osmanlı Devleti’nde görev yapan Nakîbü’l-eşrâflar, kendi dönemlerinde sey-yidlik hücceti verdiği seyyid veya şeriflerin isimlerini, siyâdet silsilelerini, doğum yerlerini ve ikametgâhlarını kaydettiği ve ismine “Nakîb Ceridesi veya “Nakîbü’l-eşrâf Defteri” denilen defterler tutarlardı.14 Seyyidler, şecerelerini kaybettiklerinde merkezdeki Nakîbü’l-eşrâf’a veya kazalardaki Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarına müracaat ederek, Nakîbü’l-eşrâf Defterlerindeki kayıtlardan istifade edilmek suretiyle şecerelerini tekrar çıkartabilirlerdi. Bu anlamda Nakîbü’l-eşrâf defterleri kurumun işleyiş ve icraatlarını göstermesi bakımından oldukça önemlidir.
2- Nakîbü’l-eşrâfların Maiyyetleri ve Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamları
Nakîbü’l-eşrâf’ın en önemli yardım-cıları “Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamları” ve “Nakîbü’l-eşrâf Çavuşları”dır.
Bir seyyidin siyâdetinden şüphelenil-diği zaman veya hakkında herhangi bir şikâyet vuku bulduğunda olayla ilgili tahkikat yapmak; seyyid olmadığı halde ba-şına yeşil sarık saranları tespit etmek ve onları yaptıkları davranıştan vazgeçirmek Nakîbü’l-eşrâf çavuşlarının (müfettişleri) vazifeleri arasındaydı. Herhangi bir suç iş leyip tevkif edilmeleri gereken seyyidler ise Nakîbü’l-eşrâf başçavuşunun denetimindeki Nakîbü’l-eşrâf konağındaki tevkifhane-de tutulurdu.19 Sâdât çavuşlarının tayinleri, Nakîbü’l-eşrâflar’ın divâna arzları üzerine atanacak kişiye berat verilmek suretiyle gerçekleşirdi.20 Bu vazifeye uygun görülenler için belirli bir süre tayin edilmemiş, herhangi bir sebeple münhal kalan memuriyete bir diğeri atanmıştır. Ancak zamanla vilayet, sancak ve kazalara Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı atanması yaygınlaştığında bahsi geçen görevleri kaymakamlar icra etmiştir.
Nakîbü’l-eşrâf’ın eyalet, sancak veya kazalardaki temsilcisi ise Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarıdır. Nakîbü’l-eşrâf kaymakamları nakîblik vasfına uygun, halkın itibar ettiği seyyid aileler arasından seçilmiştir. Bu göreve tayin edilenler, genelde çok uzun süre bu vazifede kalmışlar, ancak haklarında herhangi bir şikâyet olduğunda veya Ehl-i sünnete muhalif davranışlarda bulundukları tespit edildiğinde görevlerinden alınmışlardır.
3- Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarının Görevleri
Nakîbü’l-eşrâf kaymakamları bulundukları bölgelerde Nakîbü’l-eşrâfı temsil et mişlerdir. Bu sebeple Nakîbü’l-eşrâf kayma-kamlarının tayin edildikleri yerlerdeki sey-yidlerin soy silsilesini muhafaza etmek, suç işlediğinde seyyidleri uyarmak ve gereken cezayı tatbik etmek, ayrıca müteseyyidleri tespit ederek merkezdeki Nakîbü’l-eşrâf’a bildirmek öncelikli görevleri arasındaydı.
Nakîbü’l-eşrâf kaymakamları, seyyid-lik iddia edenlerle ilgili takibatta bulunarak durumu Nakîbü’l-eşrafa bildirir ve müte-seyyidlerin başlarından yeşil sarıkları alır, dinlemeyenleri ise cezalandırırdı. Nakîbü’l-eşrâf kaymakamları bulundukları bölgeler-de kadıyla beraber teftiş yaparak seyyidli-ğinden şüphelendiği kişilerin nesebini kadı huzurunda ispatlamasını isterdi. Seyyid olmadıkları tespit edilenlerin başlarındaki yeşil sarık alınarak bu durum kadı tarafından Şer‘iyye Sicili’ne kaydedilirdi.
Tanzimatın ilanıyla azınlıklara sağlanan haklar kapsamında, diğer dinlerin ruhanî liderleri münavebeli olarak idare mahkemelerinde görevlendirilmeye başlanmıştır. Bu şekilde Nakîbü’l-eşrâf kaymakamları da idare mahkemelerinde ve vilayet idare meclisinde görevlendirilmiştir. Ayrıca mahkemelerde güvenilir bilirkişi mahiyetindeki “şühûdü’l-hâl”de görev almışlardır. İlmiye sınıfına mensup olan ve seyyidler arasından seçilen Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının kadılık, müftülük gibi görevlerinin yanı sıra çeşitli tarikatların şeyhlikleriyle ilgili vazifeleri de bulunmaktaydı. Ayrıca kendilerine vakıflardan türbedarlık ve kapıcılık gibi görevler de tevcih edilmiş ve vakıf gelirlerinden maaş tahsis edilmiştir.
Trabzon Müftüsü ve Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı Seyyid Mahmud İmadüddin Efendi’ye Trabzon’daki Gülbahar Sultan Vakfı’nın imamet, cüzhan, devirhan, ihlâs ve Yasinhân cihetleri verilmiştir. Aslında vakfın bu tevcihatı İmadüddin Efendi’nin babası Trabzon Nakîbü’l-eşrâf kaymakam-ı sabıkı Zeynelabidin Efendi’nin uhdesindeydi. Vefatıyla bu cihetler oğluna intikal etmiştir.
Medine-i Münevvere Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlığına seçilen Seyyid Ulvi Bâfakih Efendi’nin seyyidlerle ilgili vakıflardaki görevi atama defterinde şu şekilde geçmektedir: “…ehliyet ve liyâkati der-kâr olan sâdât-ı kirâma âid evkāf-ı umûrunu kibâr-ı sâdâttan îcâb eden zevâttan mürekkeb bir hey’etin müzâkere ve müşâveresiyle rü’yet eylemek ve tevzî‘ ve taksîmini dahi mezkûr heyetin tensîb ve ma‘rifetiyle icrâ etmek ve vâridât ve masarifâtı mübeyyin bir sene nihâyetinde o senenin muhâsebesini tanzim eylemek şartıyla nikābet-i mezkûre kayma-kamlığına icrâ-yı me’mûriyeti sâdât-ı kirâm tarafından der-meyân edildiğinden bi’l-bahs icrâ-yı iktizâsı Harem-i şerîf-i Hazret-i Nebevî Meşîhat-i Celîlesi’nden bâ-tahrîrât-ı cevâbiyye inhâ olunmaktan nâşî… Bu ifadelerden Medine’deki Nakîbü’l-eşrâf kay-makamının görevlerinden birisinin de seyyidlerle ilgili vakıfların idaresi olduğu anlaşılmaktadır.
Pâyitahta yazılan arz ve şikâyetlerde çoğu zaman Nakîbü’l-eşrâf kaymakamları-nın isim ve imzası yer almaktaydı. Örneğin, Kastamonu mütesellimi Şerif Mustafa Ağa’nın halktan fazla para topladığı, su-i hâl ve idaresinden dolayı ulemâ, sülehâ, hutebâ, sâdât-ı kirâm, kadı ve Kastamonu Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı tarafından durum sadarete arz edilmiş ve mütesellimin azledilerek yerine başka birisinin tayin edilmesi istenmiştir. Sivas’ta yaşanan afet dolayısıyla halkın zahire açısından sıkıntılı durumdan kurtulması için idare meclisinin ve Nakîbü’l-eşrâf kaymakamının raporu sadarete arz edilmiştir. Bu anlamda Nakîbü’l-eşrâf kaymakamları, seyyidlerin ve bölge halkının sıkıntılarını sadarete iletmede aracı vazifesi görmüşlerdir.
Bazı Nakîbü’l-eşrâf kaymakamları bu-lundukları bölgelerin askeri yönden muhafazasından da sorumluydu. Örneğin, Mora’da Gördes Kazası’nı muhafaza eden Yenişehir müderrisi ve Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamı Seyyid Hacı Mehmed Efendi, yaşının ilerlemesi sebebiyle bahsedilen görevi yapamayacağından ömrünün kalan kısmın-da evladlarıyla beraber Osmanlı Devleti’nin muzafferiyeti ve devletin bekası için dua etmek istediğini belirterek muhafızlık görevinden affını istemiştir.
Görevini hüsn-i ifa ile yerine getiren kaymakamlara ilmiye rütbeleri tevcih edilmiştir. Örneğin, Kerek Nakîbü’l-eşrâf Kay-makamı Takiyyüddinzâde Seyyid Mehmed Edip Efendi’nin hüsn-i hizmetinden dolayı haiz olduğu Edirne Pâyesi bir der-ce yükseltilmiştir. Yine Karahisarısahib Sancağı’na bağlı Şuhud Nahiyesi Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamı Şeyh Şuhudîzâde Seyyid Ali Agâh Efendi, neşr-i ilim ve marifetle meşgul olduğundan dördüncü Rütbeden Mecidi Nişanıyla taltif edilmiştir.
Bazı Nakîbü’l-eşraf kaymakamları nezdinde kutsal emanetler bulunmaktaydı. Örneğin Atina Bora Nakîbü’l-eşrâf kaymakamının uhdesinde, Kandiye fâtihi Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa’dan kalma Kandiye fethine âid ve Hz. Ömer’e nisbet edilen sancak-ı şerîf bulunmaktaydı.
4- Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarının Tayinleri ve Atama Menşurları
Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının atama-ları, Nakîbü’l-eşrâf’ın arzı üzerine sadrazam buyuruldusuyla yapılmaktaydı. Kaymakamların atama menşûrları, görev yapacakları kazanın Şerʻiyye Sicili’ne kaydedilerek atama işlemi resmiyet kazanmaktaydı.
Merkezde Nakîbü’l-eşrâf tarafından, Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının isimleri, tayin edildikleri tarih, vilâyet veya sancak bilgileriyle birlikte atamalarının tevcih yahut ibkâ olduğunu gösteren defterler tutulmuştur. Nakîbü’l-eşrâf kaymakamları görevlerini güzel bir şekilde yerine getirdikleri takdirde her yıl ibka fermanı düzenlenerek görev süreleri uzatılmış, rütbe ve nişanlar ile taltif edilmişlerdir.
Vilayet, sancak veya kazaya Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı atanabilmesi için o yerde belli bir seyyid veya şerif yoğunluğunun ol-ması gerekmekteydi. Seyyid olmayan yerle-re kaymakam ataması yapılmamıştır. Örneğin Ankara Merkez Sancağı’nda Sivrihisar kazâsında “Seyyid ve şerif olmadığından kaymakam tayinine lüzum görülmemiştir” İfadesi not düşülerek bu bölgeye Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı atanmamıştır. Bazen yo-ğunluğa göre birkaç kazaya tek Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı atandığı da olmuştur. Göreve getirilen Nakîbü’l-eşrâf kaymakamları genelde çok uzun süre bu vazifede kalmış ve ancak haklarında herhangi bir şikâyet olduğunda azledilmişlerdir. Ataması yapılan Nakîbü’l-eşrâf kaymakamının bilgileri, Nakîbü’l-eşrâf’ın nezdindeki tayin ve ibkâ defterine yazılmış ayrıca görev süresi uzatı-lanlar için de ibkâ fermanı düzenlenmiştir.
Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının menşurlarında görevleri de sıralanmaktaydı. Anadolu Kazaskeri tarafından Rodoscuk kazasına Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı tayin edilen Allâme Efendi’nin menşur suretinde Nakîbü’l-eşrâf kaymakamının sadece Nakîbü’l-eşrâflar tarafından düzenlenen siyâdet hüccetlerine itibar etmesi; seyyidleri sürekli teftiş etmesi ve seyyidlere yerel yöneticilerin müdahale ve rencide ettirmemesi gerektiği açıkça ortaya konmuştur.
Sivas, Han-ı Cedid, Yıldızeli, İlbeyli, Gelmüfad, Behrampaşa, Yakacık, Karahisar ve Akdağ Madeni kazalarında bulunan sey-yidler için Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı tayin edilen Seyyid Hacı Abdüllatif Efendi’nin, seyyidlerden cezalandırılmaları gerekenlerin cezasının icrasına nezaret etmesi; sey-yidlerden şer an tahsil edilmesi gereken vergilerin kendisi tarafından tahsil edilmesi; seyyidlerden tevcihiyye, arusiyye ve buna benzer bir vergi alınmaması konusunda uyarıldığı görülmektedir.
Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının atama menşurlarında sadece İstanbul’daki Nakîbü’l-eşrâf’ın yetkili olduğunun özellikle vurgulanması oldukça önemlidir. Zira bazı dönemlerde Arap memleketlerinde verilmiş olan uzun ve geniş şecereler ve kadıların düzenlediği siyâdet hüccetleri iptal edilerek sadece Nakîbü’l-eşrâf’a siyâdet hücceti düzenleme yetkisi verilmiştir.
Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarının görev menşuru sureti:
Nikâbet Menşûru Sûreti:
Kıdvetü’s-sâdâti’l-kirâm ………….
dâme şerefü siyâdetihî
”Gıbbe’t-tahiyyeti’l-vâfiye inhâ olunur ki ……….. gününden itibâren uhde-i behiyyelerine ihâle ve tefvîz olunmağla gerekdir ki, Hazret-i Seyyidü’l-Enbiyâ ve senedü’l-asfiyâ sallallahü teâlâ aleyhi ve alâ âlihi ve eshâbihî ve sellim ve bârik ve ekrem Efendimiz’in rûz-i cezâda inâyet-i şefâatlerine ve füyûzât-ı celîlelerine nâiliyyet azm ve cezm ile sâdât-ı kirâma tevkîr ve ihtirâm ve izhâr-ı alâmet-i hadrâ edenleri men‘ ü def‘e ikdâm ve siz dahi kimseye alâmet-i şerîfe-i mezkûre vaz‘ından haşyet ve iddi‘a-i neseb-i siyâdet edenleri tarafımıza havâleye mübâderet ile işbu emânet-i kübrâda iffet ve istikâmet eyleyüp sâdât-ı bâhirü’s-saâdâttan Pâdişâh-ı İslâm-penâh ve şehinşâh-ı re’fet-destgâh ede. Er-Rabbü’l-Mu‘în ve ibkâhü bi’n-nasri’l-mübîn hazretlerine isticlâb-ı da‘avât-ı hayriyyeye ihtimâm ve her bir emîrde şer‘-i şerîfe imtisâl-i tâm eyleyesiz.”
5- Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarının Maaşları ve Gelir Kaynakları
Nakîbü’l-eşrâf kaymakamları vakıflar tarafından desteklenmiş hatta bazı vakıfların yönetiminde bulunmuşlardır. Örneğin Medine Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı Seyyid Cemalülleyl Efendi’nin yerine göreve gelen Seyyid Hüseyin Bafakih Efendi’ye Evkaf-ı Hümâyûn hazinesinden 3000 kuruş yıllık ve maliye hazinesinden de 1000 kuruş aylık maaş tahsis edilmiştir.
Kerkük Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı Abdi Efendi ve Musul ulemasından Abdülmecid Efendilere evkaf varidat fazlasından maaş tahsis edilmiştir. Ayrıca Beyrut Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı Seyyid Abdurrahman en-Nühhâs Efendi’nin üstlendiği Hz. Yahya Camii hatipliği, müderrislik ve imamlık gibi görevler için vakıflardan maaş bağlanmıştır. Halep’te Doğmuşiye Medresesi müderrisi ve vakıf mütevellisi Tâhâzâde Seyyid Yasin Efendi, Mısr-ı Kahire’ye Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı atanmasıyla uhdesindeki görevler ve maaşlar oğlu Seyyid Salih Efendi’ye tevcih edilmiştir.
Ancak Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarına her ne kadar maaş tahsis edilse de bu maaşların yetersizliğinden şikâyet etmişler ve sürekli zam talebinde bulunmuşlardır. Suriye Vilayeti’nde sülale-i Nebeviyye’ye mensup Kezîrîzade Şerif Mehmed Remzi el-Münir Efendi, Hz. Peyganber’e kadar uzanan nesep silsilesini de sunarak maaşına zam yapılmasını talep etmiştir. Benek Kazası Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı Nasrîzâde Seyyid Mehmed Salih Efendi’nin maaş tale-binde ısrar etmesi üzerine imkan dâhilinde gerekli tahsisat yapılmıştır.
Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarına gelir temin edecek bazı imtiyazlar da sağlanmıştır. Örneğin Trablusşam Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı Seyyid Mustafa Hüseyni Efendi’ye konağında günlük altı baş koyun kesip narh-ı cârisi üzere satma izni verilmiştir. Hatta bu muafiyetin Tanzimatın ilanından sonra da devam ettirilmesini istese de bu talebi uygun görülmemiştir.
6- Nakībü’l-eşrâf Kaymakamlarının Şecereleri/ Silsilenâmeleri
Soy ağacı, soy kütüğü, ensab kütüğü, nesepname ve silsilenameyi ifade etmek için kullanılan “Şecere” kelimesi, bir kişinin, bir ailenin kökü durumunda olan atalarını, dalları konumunda olan babaları ve çocuklarını gösteren ağaç şeklindeki çizim anlamına gelmektedir. Osmanlı Devleti’nde sadece soy için değil tasavvufta tarikat mensubiyetini gösteren belgeye silsilenâme; fütüvvet kurumunda bir meslek ve sanat adına düzenlenen diplomaya da şecerenâme denmiştir.
Osmanlı Devleti’nde Hz. Peygamber’in soyuna mensup olan seyyidlerin, kendilerine tanınan imtiyazlardan yararlanmak için şecere yani siyâdet hücceti almaları gerek-liydi. Seyyidlerin ellerindeki şecereler aynı zamanda bir imtiyaz belgesi mahiyetindeydi. Siyâdetinden dolayı maaş bağlanan ihtiyaç sahibi seyyidler olduğu gibi vergi muafiyetleri de söz konusuydu. Dolayısıyla hüccetlerde geçen “ihtiyaç zamanında delil olması” ifadesi de vergi muafiyetiyle ilgilidir. Ayrıca siyâdet hüccetlerinin, teftişlerde ibraz edilmesi zorunluydu.
Osmanlı Devleti’nde görev yapan Nakîbü’l-eşrâflar, kendi dönemlerinde siyâdet hücceti verdiği seyyid veya şeriflerin isimlerini, siyâdet silsilelerini ve ikametgâhlarını “Sâdât Defteri” veya “Nakîbü’l-eşrâf Defteri” denilen defterlere kaydetmişlerdir. Nakîbü’l-eşrâflar’ın tuttuğu kendi dönemine ait sâdât defterleri sayesinde de, şeceresi bulunmayan veya herhangi bir sebeple kaybedenler Nakîbü’l-eşrâf’a ya da Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarına müracaat ederek siyâdetlerini ispat edebilmişlerdir.
Bazı Nakîbü’l-eşrâf ve Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının silsilenâmeleri de Nakîbü’l-eşrâf Defterlerine kaydedilmiştir.
Karahisâr-ı sâhib Sancağı’na tâbi‘ Şuhûd Kasabası’nda Şeyh Şuhûdîzâde es-Seyyid el-Hâc Ebubekir Efendi’nin şecere ve silsilenâmesi sûreti:
“Elhamdülillâhi’l-alîm ellezî enbete şecerete’s-siyâdeti min arzı’s-saâdeti bi’n-nezrâti ve’l-behâi muhzıraten min eseri feyezâni’l-mâi, el-Hakîm ellezî esbete bihî neseben ve sıhran fesâret ke-şeceratin tay-yibetin asluhâ sâbitün ve fer‘uhâ fi’s-semâi. Ve’s-salâtü’l-evfâ ve’s-selâmü’l-ezkā alâ men kâle fî hakkı veled-i Fâtımetü’z-zehra küllü bin ünsâ asabetihim ebûhum illâ veled-i Fâtıma fâni ene ebûhum ve ene asa-betuhum ve bihi iftihârü’s-sâdât ve izzü’ş-şürefâ ve alâ âlihi’l-müteveccîn bi-tîcâni’l-meveddeti fi’l-kurbâ ve alâ ashâbihillezîne hüm hidâtün ehli’d-dîn ilâ tarîki’l-hüdâ ve ba‘de fe’s-sebebü’d-dâî ilâ tahrîri hâzihi’n-nemîkati’l-enîka ve’l-vesîkati’l-vesîka hüve innehü kad tebeyyene ve zahara ve te‘ayyene ve behera bi-mürâcaati mefhari’l-hutabâ ve’ş-şuyûh es-Seyyid el-Hâc Ebûbekir min kasaba-i Şuhûd tâbi‘-i li-livâ-i Karahisâr-ı sâhib el-arîf bi-Şeyh Şuhûdî-zâde ve hüve ibnün sulbiyyün li’s-Seyyid el-Hâc Hatîb Halil ibn-i es-Seyyid Halil ve hüve ibnü es-Seyyid el-Hâc Ebûbekir ibn-i es-Seyyid Halil ibn-i es-Seyyid eş-Şeyh Ömer ibn-i es-Seyyid eş-Şerîf Hasan Çelebi ibn-i es-Seyyid Mevlânâ ve seyyidinâ eş-Şeyh Ömer Şuhûdî kuddisellâhu sırrahü’l-azîz ve nefeza bi-berekâti enfâsihi’l-kudsiyyeti ve innehû mine’n-nesebi’t-tâhir ve şerâfetuhû ve siyadetuhû ma‘rifetün fî diyârihi beyne’n-nâs lâ şübhe fîhâ ve zâlike ba‘de en ebra-ze berâeten dâlleten ve musarrahaten alâ siyâdetihî muvarrahaten bi-târîhi yevmi’s-sâbi‘ min şehr-i Cumâde’l-âhir li-sene işrîn ve selâse mie ve elf ve ebraze berâeten dâlleten musarrahaten alâ siyâdeti ebîhi’l-mezkûr muvarrahaten bi-târîhi yevmi’l-hâdi aşar min şehr-i Muharremi’l-haram li-sene tis‘a ve seb‘în ve mieteyn ve elf ve berâeten dâlleten musarrahaten alâ siyadeti ceddihi’l-mezkûr es-Seyyid Halil muvarrahaten bi-târîhi yevmi’s-sâbi‘ aşar min şehr-i Muharremi’l-haram li-sene erba‘a ve selâsîn ve mieteyn ve elf ve berâeten dâlleten ve musarrahaten alâ siyâdeti ceddihî kıdvetü’s-sâdâti’l-kirâm es-Seyyid el-Hâc Ebubekir ve ebraze huce-cen müte‘addideten ve ferâmini münîfeten bi-tevârihi’l-muhtelifeti ve menşûri’n-nikābeti ve sûreti kuyûdi’l-Hâkāniyyeti el-muanven bi-tuğrâi’l-garrâi’s-salâtini’l-Osmaniyyeti eyyedallâhu hilâfetehum ilâ yevmi’l-kıyâmeti alâ nikābeti ve siyâdeti ecdâdihim ba‘de ceddihimi’l-müşârün- ileyh Mevlânâ Şeyh Şuhûdî kuddise sırrahu bi-vâsıtati ceddihimi’l-evvel kutbü’l-ârifîn ve zahrü’l-vâsilîn es-Seyyid Hamza Paşa ibn-i Zekeriyya el-mülekkab bi-Efe Seydi kuddise sırrahü’l-azîz müntehiyyen bihî nesebihim ilâ imami’l-meşârık ve’l-meğārib Esed bin Gâlib seyyidünâ Ali ibn-i Ebi Talib kerremallâhü vechehû ve radiyallâhu Teâlâ anhu ve an evlâdihim ecma‘în fe‘inde zâlik ezine lehû el-muvakka‘ a‘lâhu el-mütevakki‘ rızâe mevlâhu li-vaz‘i’l-alâmeti alâ ra’sihî kesâiri’l-eşrâf ve’s-sâdât iznen mer‘iyyen fe-yenbeği li-cemî‘i’l-enâm en yetelakkûhu ye-teleggavhu bi’l-i‘zâm ve’l-ikrâm li-intisâbihi ile’l-ırkı’t-tâhir kemâ hüve’l-ra’yü’l-câri beyne’l-evâil ve’l-evâhir cerâ zâlik ve hurri-re fî yevmi’s-sâdis min şehr-i Muharremi’l-haram min şuhûri sene selâsîn ve selâse mie ve elf.
İbnuhû eş-Şerîf es-Seyyid Ali Agâh
İbnuhû eş-Şerîf es-Seyyid Mustafa Rüşdi İbnuhû eş-Şerîf es-Seyyid Hafız Mehmed Fahri
İbnetühû eş-Şerîfe Rabia-i Adeviyye İbnetühû eş-Şerîfe Hatice”.
Karahisâr-ı sâhib’e tâbi‘ Şuhûd Ka-sabası Nakībü’l-eşrâf Kaymakamı Şeyh Şuhûdî-zâde es-Seyyid Ali Âgâh Efendi’nin şecere ve silsilenâmesi sûreti:
“Elhamdülillâhi’l-alîm ellezî enbete şecerete’s-siyâdeti min arzı’s-saâdeti bi’n-nezrati ve’l-behâi muhzıraten min eseri feyezâni’l-mâi, el-Hakîm ellezî esbete bihî neseben ve sıhran fesâret keşeceratin tay-yibetin asluhâ sâbitün ve fer‘uhâ fi’s-semâi. Ve’s-salâtü’l-evfâ ve’s-selâmü’l-ezkā alâ men kāle fî hakkı veled-i Fâtımetü’z-zehra küllü bin ünsâ asabetihim ebûhum illâ ve-ledü Fâtıma fâni ene ebûhum ve ene asa-betuhum ve bihî iftihâru’s-sâdât ve izzü’ş-şürefâ ve alâ âlihi’l-müteveccîn bi-tîcâni’l-meveddeti fi’l-kurbâ ve alâ ashâbihillezîne hüm hidâtün ehli’d-dîn ilâ tarîki’l-hüdâ ve ba‘de fe’s-sebebü’d-dâ‘î ilâ tahrîri hâzihi’n-nemîkati’l-enîka ve’l-vesîkati’l-vesîka hüve innehü kad tebeyyene ve te‘ayyene ve zaha-ra ve behera bi-mürâcaati kıdveti’s-sâdâti’l-kirâm ve’l-eşrâfi’l-izâm eş-Şerîf es-Seyyid Ali Âgâh min kasaba-i Şuhûd tâbi‘-i li-livâ-i Karahisâr-ı sâhib el-arîf bi-Şeyh Şuhûdîzâde zâdellâhu ni‘amehû ve şerafehû fi’d-dâreyn ve hüve ibnün sulbiyyün li’ş-Şerîf es-Seyyid eş-Şeyh el-Hâc Ebû Bekir Sıtkı ibn-i eş-Şerîf es-Seyyid eş-Şeyh el-Hâc Halil Rüşdü ve hüve ibnün sulbiyyün li’ş-Şerîf es-Seyyid eş-Şeyh Halil ibn-i eş-Şerîf es-Seyyid eş-Şeyh el-Hâc Ebû Bekir Çelebi ve hüve ib-nün sulbiyyün li’ş-Şerîf es-Seyyid eş-Şeyh Halil ibn-i eş-Şerîf es-Seyyid eş-Şeyh Ömer Çelebi ve hüve ibnün sulbiyyün li’ş-Şerîf es-Seyyid Hasan Çelebi ibn-i eş-Şerîf es-Seyyid Mevlânâ ve seyyidünâ eş-Şeyh Ömer Şuhûdî kuddisellâhü sırrahü’l-azîz ve nefeza bi-berekâti enfâsihi’l-kudsiyyeti ve innehû mine’n-nesebi’t-tâhir ve şerâfetuhû ve siyâdetuhû ma‘rifetün fî diyârihi ve meşhûratün fî nâhiyetihî beyne’n-nâs lâ şübhe fîhâ ve zâlike ba‘de en ebraze hüc-ceten dâlleten ve musarrahaten alâ siyâdeti ebîhi’l-müşârün-ileyh es-Seyyid el-Hâc Ebû Bekir Sıtkı muvarrahaten bi-târîh-i evâil-i Muharremi’l-haram li-sene selâsîn ve selâse mie ve elf ve ebraze hücecen müte‘addideten ve ferâmini münîfeten bi-tevârihi’l-muhtelifeti ve menşûri’n-nikābeti ve sûreti kuyûdi’l-Hâkāniyyeti el-muanven bi-tuğrâi’l-garrâi’s-salâtini’l-Osmaniyyeti eyyedallâhu hilâfetehum ve saltanatehum ilâ yevmi’l-kıyâmeti alâ nikābeti ve siyâdeti ve şerâfeti ecdâdihim ba‘de ceddihimi’l-müşârün-ileyh Mevlânâ Şeyh Şuhûdî kuddise sırrahü’l-azîz bi-vâsıtat-i ceddihimi’l-evvel kutbü’l-ârifîn ve zahrü’l-vâsilîn es-Seyyid Hamza Paşa ibn-i Zekeriyya el-mülekkab bi-Efe Seydi kud-dise sırrahü’l-azîz müntehiyyen bihî ne-sebihim ilâ imâmi’l-meşârık ve’l-meğārib Esed bin Gâlib seyyidünâ Ali ibn-i Ebi Talib kerremallâhu vechehû ve radiyallâhu Teâlâ anhu ve an evlâdihim ecma‘în fe‘inde zâlike ezine lehû el-muvakka‘ a‘lâhu el-mütevakki‘ rızâe mevlâhu li-vaz‘i’l-alâmeti alâ ra’sihi kesâiri’l-eşrâf ve’s-sâdât iznen mer‘iyyen feyenbeği li-cemî‘i’l-enâm en yetelakkūhu bi’l-i‘zami ve’l-ikrâm li-intisâbihî ile’l-ırkı’t-tâhir kemâ hüve’l-ra’yü’l-câri beyne’l-evâil ve’l-evâhir cerâ zâlike ve hurrire fî evâsıt-ı şehr-i Şa‘bani’l-muazzam li-sene selâsîn ve selâse mie ve elf.
İbnuhû eş-Şerîf es-Seyyid Mustafa Rüşdi İbnetühû eş-Şerîfe Hanife Hasibe İbnetühû eş-Şerîfe Emine Feride İbnetuhû eş-Şerîfe Hacer 265 numaralı 3 Teşrîn-i sâni sene [1]330 târîhli mazbatası görülmüştür. Fî 25 Haziran sene [1]331”.
7- Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarının Yönetimle İlişkileri
Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının yerel yönetimle ilişkileri her zaman iyi olmamıştır. Vilayet veya kazaların yönetimindeki mülkî erkânla bir takım sıkıntılar yaşan-mıştır. Özellikle bazı bölgelerde vilayet meclisinin kararıyla nikâbetin kaldırılması Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı olmak isteyenler arasında huzursuzluğa sebep olmuştur. Örmeğin Kastamonu Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamı İbrahim Zühdü Efendi’nin vefatından sonra yerine kaymakam olmak isteyen Müftüzade Zeynelabidin Efendi tayin edilmemiş ve vilayet meclisinin aldığı kararla Kastamonu’da nikâbetin tümüyle kaldırılması gerektiği bildirilmiştir.
Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının tabii aza sıfatıyla idare meclisine katılmaları da zaman zaman sıkıntılara sebep olmuştur. Şura-yı Devlet, Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının tabii aza sıfatıyla idare meclisinde bulunmamalarına dair aldığı kararı sonrasında değiştirerek idare meclisinde görev almalarını uygun görmüştür. Ancak Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarından hizmeti ve ahlakı düzgün olmayanların meclis azası olmalarına izin verilmemiştir.
Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının hâiz bulundukları şeref ve haysiyet itibarıyla idare meclislerinde teşrifat ve protokolde müftüyü takip etmeleri gerektiği bildirilmiştir. Ancak protokolde yer değişikliği talebinde bulunanlar da olmuştur. Bu talepler daha çok Bağdat, Basra ve Suriye gibi Arap bölgelerinden gelmiştir. Örneğin Rifaî şeyhi ve aynı zamanda Basra Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı Seyyid Receb Efendi’nin protokolde yer değişikliği talebi uygun görülmüştür. Yine Süleymaniye Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı Seyyid Mustafa Efendi’nin vefatı üzerine yerine seçilen Hasan Efendi’nin s-lefi gibi idare meclisinde görevlendirilmesi istenmiştir.
Diğer dinlerin ruhanî liderlerinin yanında kaymakamların düşük bir rüt-bede bulunması uygun görülmemiş ve Beyrut’taki mutranların (piskopos/papaz) ikinci rütbeden nişan taşımaları sebebiyle Beyrut Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamı Seyyid Abdurrahman Nühhas ve Müftü Abdülbasit Efendiler’in mutranlardan daha düşük seviyede kalmamaları için kendilerine ikinci rütbeden mecidi nişanı verilmiştir. Ayrıca Yunan Muharebesi’nde önemli ve faydalı hizmetlerde bulunan Yanya Vilayeti Nakîbü’l-eşraf Kaymakamı Seyyid Mehmed Kutbeddin Efendi’nin Meclis-i İdare-i Vilayet’e tabii aza sıfatıyla devam ettirilmesine karar verilmiştir.
Nâkîbü’l-eşrâf kaymakamlarının yönetimle aralarındaki problemlere ek teşkil edecek farklı durumlar da meydana gel-mekteydi. Nâkîbü’l-eşrâf kaymakamlarının halka veya çevrelerine zulmettiklerine dair şikâyet dilekçeleri bulunmaktadır. Örneğin Erzincan Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı Nazif Efendi ve Nâib Muhtar Efendi’nin birlikte hareket ederek halka zulmettikleri gerekçe-siyle azledilmeleri gerektiği ile ilgili pek çok şikâyet vuku bulmuştur.
8- Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarının Cezalandırılmaları
Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının suçları sabit olduğunda cezalandırılmalarından çekinilmemiştir. Suçu sabit olan Nakîbü’l-eşrâf kaymakamları görevden azledilmiş ve gerektiğinde sürgüne gönderilmiştir. Fakat bazen isnad edilen suçun gerçek olmadığı ortaya çıktığında görevine iade edilmiştir. Örneğin, Kudüs ve tevabii Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamı Abdullah Efendi, Şam Valisi İbrahim Paşa’nın inhası ile azledilip, oğul-ları ile birlikte Humus’a sürgün edilmiş, suçsuz olduğu anlaşıldığında oğulları ile birlikte Humus’tan salınmaları için emr-i şerif gönderilmiştir.86 Bazen de ıslah-ı nefs ettiği belirtilenlerin affedilerek tekrar eski görevlerine getirildikleri görülmüştür. Hal ve hareketlerini düzelttiği bildirilen Maarra Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı Nevres Efendi, tekrar eski görevine iade edilmiştir. Yine Kıbrıs’a sürgün edilen Adana Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı Kademoğlu Ömer’in isnad edilen suçları işlemediği, kendisinin ilimle meşgul bir kişi olduğu anlaşılarak serbest bırakılmıştır.
Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının fitne ve fesat çıkarmaları, ahaliye zulmetmeleri azledilme sebepleri arasındadır.89 Sandık-lı Kazası Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamı Sey-yid Mehmed Efendi, yüz nefer piyade ile Meşta-yı Hümayuna azimetine emir verildiği halde görevini yerine getirmediğin-den Bozcaada’ya sürgün edilmiştir. Sabık Halep Valisi Mustafa Paşa’yı Halep’ten çıkarmak için toplanan gruplara yardım ettiği gerekçesiyle Halep Nakîbü’l-eşrâf Kay-makamı Tâhâzade Ali Efendi’nin Kıbrıs’a sürgüne gönderilmesine karar verilmiştir. Fakat daha sonra Halep Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı Tahâzâde Seyyid Ali Efendi’nin bu töhmetten uzak ve çoluk çocuğunun da çokluğu sebebiyle affı sağlanmıştır. Maraş ve Rakka valisi vezir Mehmed Celaleddin Paşa’nın arzıyla Antep Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı Mehmed’in uygunsuz davranışlarından dolayı Şeyhülislam ve müftünün emriyle Adana’ya sürülmüştür.
9- Nakîbü’l-eşrâf ve Kaymakamlarının Düzenlediği Siyâdet Tezkireleri
Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının seyyidlik iddiasında bulunanların neseplerini inceleyerek seyyid olduklarına kanaat getirdiklerine siyâdet hücceti verilmesi ve onların gerekli hukukî imtiyazlardan faydalanmaları maksadıyla durumlarını merkezdeki Nakîbü’l-eşrâfa bildirilmek için düzenledikleri belgeye “siyâdet tezkiresi” denir.
Siyâdet Tezkiresi Sureti Örneği-1
Şerife Dursun oğlu Seyyid Mahmud’un anneannesinin dedesi Seyyid Hasan’ın Nakîbü’l-eşrâf Malûlzâde Efendi’den aldığı siyâdet hüccetini delil göstererek aldığı siyâdet tezkiresinin sureti:
Vech-i tezkîr[e] budur: İşbu sâhibü’t-tezkîre es-Seyyid Mahmûd Meclîs-i Nikâbet’e hâzır olup ben vâlidem Şerîfe Dursun bint-i eş-Şerîfe Nigâr bint-i eş-Şerîfe Döndü ibnet-i es-Seyyid Hasan ibn-i es-Seyyid Mustafa’nın oğluyum. Ceddem mezbûre Şerîfe Nigâr’ın ceddi merkûm Seyyid Hasan Nakîb-i sâbık Mâlûlzâde Efendi’nin huzûrunda isbât-ı neseb-i siyâdet edüp yedine hüccet almağın ben dahi isbât-ı neseb-i siyâdet ve istibkâ-i alâmet-i şerâfet etmek matlûbumdur deyü da‘va ve talep edüp müdde‘âsını mübeyyine şuhûd talep olundukta Adana Kazâsı’ndan Karye-i Âşık Sarılı ahâlisinden es-Seyyid Hüseyin ibn-i es-Seyyid Ahmed ve medîne-i Adana’dan Mahalle-i Eski Hamam ahâlisinden es-Seyyid Süleyman Çavuş ibn-i es-Seyyid Hü-seyin ve Mahalle-i Kayalıbağ ahâlisinden es-Seyyid Ömer ibn-i es-Seyyid Ali ve Mahalle-i Taşçıkan ahâlisinden es-Seyyid Mustafa ibn-i es-Seyyid Ali nâm kimesneler Meclîs-i Nikâbet’e hâzırûn olup, müdde‘â-yı mezbûra muvâfıka ve silsile-i mezkûreyi vech-i meşrûh üzere musaddaka şehâdet-i vâzıha ile ihbâr ve beyân ettiklerine binâen mezkûr Seyyid Mahmûd’a başında alâmet-i siyâdet götürmeğe izin verilmiştir. Gerektir ki mezkûr Seyyid Mahmûd’a her kande mürûr u ubûr ve ikâmet ve istîtân ederse siyâdetine binâen ikrâm ve ihtirâm olunup hüsn-i mu‘amele oluna ve’s-selâm.
Hurrire fî gurre-i Şaban li-sene mi’e ve elf/[1 Şaban 1100/21 Mayıs 1689]
Şühûdü’l-hâl: Hüddâm-ı Meclîsi’n-Nikâbe”.
Siyâdet Tezkiresi Sureti Örneği-2
Adana’nın Cünhar Çeşmesi Köyü’nden Şerife Emine oğlu Seyyid İbrahim ve Şerife Fatma oğlu Seyyid Halil’in, annelerinin babası Seyyid eş-Şeyh Ali Efendi’nin Hocaza-de es-Seyyid Osman Efendi imzalı siyâdet hüccetini ibraz ederek kendi seyyidliklerini ispat etmelerine dair tezkire:
[Derkenâr] Seyyid İbrahim ve Halil
Sebeb-i tahrîk-i kalem ve mûcib-i tasdîr-i rakam budur ki:
Medîne-i Adana’ın hâricinde Cınhar[Çınar] Çeşmesi nâm Karye’de Si-nanlı cemaatinden es-Seyyid İbrahim bin Şerîfe Emine bint-i es-Seyyid eş-Şeyh Ali Efendi bin es-Seyyid el-Hâc Nebî ve es-Seyyid Halil bin Şerîfe Fâtıma bint-i Şerîfe Selçuka bint-i es-Seyyid eş-Şeyh Ali Efendi bin es-Seyyid el-Hâc Nebî yine Medîne-i Adana’nın hâricinde Cınhar Çeşmesi’nde es-Seyyid Yusuf bin el-Hâc İbrahim ve yine medîne-i mezbûrede Sûk-ı atîk de-nilen mahalde es-Seyyid Süleyman bin Mehmed ve yine medîne-i merkûmede Tabakhâne Mahallesi sükkânından Hüseyin bin Mehmed şehâdetleriyle vech-i meşrûh üzere neseblerini isbât ve vâlidelerinin babası es-Seyyid eş-Şeyh Ali Efendi bin es-Seyyid el-Hâc Nebî’nin bin yüz sekiz Zilhiceti’ş-şerîfesi evâhiri tarîhiyle müver-rah nukabâ-i sâlifeden merhûm pederim Hocazâde es-Seyyid Osman Efendi imzasıy-la mümzât defter-i mahfûz-ı sâdâta mutâbık hüccet-i siyâdeti sûretin ibrâz etmeleriyle mezbûrânın siyâdetleri zâhir ve ırk-ı tâhire intisâbları bâhir olmağın işbu hurûf ketb ve ber-sebîl-i temessük yedlerine def‘ olun-du. Eyâdi-yi kerîmeleriyle şeref-yâb olan hükkâm-ı zevi’l-ihtirâmdan mütevakki‘dir ki ba‘de’n-nazar yedlerinde ibkâ ve dest-i müte‘addîden himâye buyuralar ki el-ikrâmü li’l-evlâdi’l-kirâm ikrâmun li’n-nebiyyi aleyhi’s-selâmdır.
Hurrire fi gurre-i Rebî‘ü’l-âhir li-sene hamsîn ve mi’e ve elf/[1 Rebî‘ü’l-âhir 1150/29 Temmuz 1737]
[Mühür]
El-Mütevekkil ale’l-hayyi’l-ganiyyi abduhu Ömer el-Hüseynî.”
10- Şecerelerin/Silsilenâmelerin ve Siyâdet Tezkirelerinin Nakîbü’l-eşrâf Defterlerindeki Hüccetlerle Mukayese Edilmesi
Günümüzde seyyidlik iddiasında bulunan kişilerin ilk olarak Meşihat Arşivi’ndeki Nakîbü’l-eşrâf Defterleri üzerinde ayrıntılı bir araştırma neticesinde, ellerindeki şecerelerin bu defterlerdeki kayıtlarla mukayesesini yapmaları gerekmektedir. Bu araştırma için şu şekilde bir yol takip edilmesi uygun olabilir.
1- Öncelikle kişinin kendisine ait oldu-ğunu iddia ettiği şecereyle irtibatının olup olmadığını, Osmanlı dönemine ait başta nüfus defterleri olmak üzere Şer‘iyye Sicil Defterleri, tapu tahrir defterleri, vakfiye, fer-man ve berat gibi tarihî vesikalar üzerinde ayrıntılı araştırması gerekir. Çünkü bu şec-re Osmanlı döneminde düzenlenmiş sahih bir şecere olabilir. Ancak kişiyle irtibatı olmayabilir.
2- Sahih bir seyyidlik hüccetinin sol üst kısmında Nakîbü’l-eşrâf’ın mührünün bu-lunması gerekir. Seyyidlik hücceti arşiv kaynaklarıyla mukayese edilip doğrulandıktan sonra şecerenin üzerindeki mühürlerin, belgenin düzenlendiği tarih esas alınmak suretiyle Nakîbü’l-eşrâf Defterleri serisindeki Mühür Tatbik Defteri’nden tatbikleri yapılmalıdır.
3- Her Nakîbü’l-eşrâf, kendi dönemindeki seyyidlerin kayıtlarını tutmuş ve onlar için siyâdet hücceti düzenlemiştir. Düzenle-diği bu siyâdet hüccetlerinin birer suretini de kendisinin tuttuğu ve merkezde muhafa-za ettiği Nakîbü’l-eşrâf defterine kaydetmiştir. Şeceredeki mühür tatbik edilip siyâdet hüccetini düzenleyen Nakîbü’l-eşrâf tespit edildikten sonra bahse konu Nakîbü’l-eşrâfa ait isim fihrist ve seyyidlik hücceti defterleri incelenerek şeceredeki isimler mukayese edilmelidir.
4- Eğer belgede Nakîbü’l-eşrâf kaymakamının ismi varsa kaymakam defterlerinden isim, mühür ve görev tarihleri kontrol edilmelidir.
5- Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı birçok davada “Şuhûdü’l-hâl” yani bilirkişi heyetinde görev aldığı için Şeriyye Sicillerindeki davalar incelendiğinde dönemin ve bölgenin Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı tespit edilebilir.
6- Seyyidlerle ilgili yapılacak araştırmada istifade edilebilecek diğer bir kaynak ise Sicill-i ahvâl dosyaları ve defterleridir. Araştırılan seyyid ailesi, Osmanlı döneminde ilmiye sınıfına mensup ve resmî bir görev yapmış ise tercüme-i hâl varakasında seyyidliği ile ilgili bir ifade geçebilir.
7- Ayrıca şeceresi araştırılan seyyid, vakıf tesis etmiş yahut vakıfta görev almışsa, vâkıfın ismi ve görevi, evladiyet kaydı Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakfiye fonunda veya vakfın kurulduğu bölgenin Şeriyye Sicillerinde kayıtlı olabilir.
8- Nakîbü’l-eşrâf kaymakamları va-kıflarda tevliyet, cüzhanlık, yasinhanlık gibi cihetlere tayin edildikleri için Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndeki bahse konu vakfa ait maaş çizelgeleri incelenmek suretiyle Nakîbü’l-eşrâf kaymakamının kaydına rastlanabilir.
9- Yukarıda bahsi geçen Meşîhat Arşivi Nakîbü’l-eşrâf Defter ve belgeleri hâricinde Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki Ahkâm ve Şikâyet Defterlerinde de Nakîbü’l-eşrâf, Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı ve Seyyid/Şeriflerle ilgili pek çok hüküm bulunmaktadır.
10- Ayrıca araştırmaya konu olan kişi Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı ise Osmanlı Arşivi’ndeki vergi muafiyetlerini gösteren beratlar incelenebilir.
Sonuç olarak, yukarıda belirtilen defter ve belgeler üzerinde yapılacak tafsilatlı araştırma neticesinde kişinin sahîhü’n-neseb seyyid olup olmadığı hususunda doğru bir sonuca varılabilir.
Sonuç
Meşihat Arşivi’ndeki Nakîbü’l-eşrâf defter ve belgelerinde yapılan araştırma ile Nakîbü’l-eşrâflık Müessesesinin işlevleri, Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının görevleri, tayinleri, maaşları, şecereleri ve düzenledikleri siyâdet hüccetleri ele alınmıştır.
Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının aynı zamanda bölgede müftülük, vakıfların ima-met, cüzhan, devirhan, ihlâs, Yasinhân ve tevliyet cihetlerini de üstlendikleri tespit edilmiştir.
Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının sey-yidlerin evlenme boşanma gibi davalarda ve ayrıca seyyidler arasındaki anlaşmazlık-larda hakem görevi üstlenmeleri; mahke-melerin “Şuhûdu’l-hal”inde yani bilirkişi heyetinde görev almaları ve sadece seyyidlerle değil halkın her kesimiyle ilgilenmeleri her yerde halkın çözüm merkezi olduklarını ortaya koymuştur. Ayrıca Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının sürekli Nakîbü’l-eşrâf ile irtibat halinde olmaları ve Seyyidlerin prob-lemlerini merkeze iletmeleri, seyyidlerin sıkıntılarının çözüme kavuşmasını sağlamıştır.
Meşihat Arşivi’ndeki Nakîbü’l-eşrâf Kaymakam defterlerinden istifade edilerek hazırlanan kaymakam çizelgesi değerlendirildiğinde bu vazifenin genel olarak babadan oğula intikal ettiği; bir kısmının hem müftülük ve hem de Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlığı görevini beraber üstlendikleri ve bulundukları bölgelerde medreseler inşa et-mek ve eser telif etmek suretiyle halkı irşat ettikleri görülmüştür.
Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının Sadarete ve Şeyhülislamlığa yazdıkları şikâyet dilekçelerinden genel olarak kaymakamla-rın sıkıntılarının maaş noktasında olduğu gözlemlenmiştir. Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının itiba-ları sebebiyle, idare meclislerinde teşrifat ve protokol sırasında müftüyü takip ettikleri görülmüştür. Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının kutsal emanetleri muhafaza etmeleri, askeri birlikleri olanların bulundukları bölgelerin asayiş ve güvenliğini temin etmeleri, cemaatle beraber yağmur duası yapmaları, savaşta orduya manevi destek sağlamaları, halk arasında arabuluculuk yaparak kardeşlik bağlarını güçlendirmeleri, onların özelde Osmanlı Devleti’nin genelde İslam medeniyetinin öncüleri olduklarını ortaya koymuştur.
Son olarak makalemizdeki Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının Şecere örnekleri ve Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının düzenledikleri siyâdet tezkire sureti örnekleri, günümüzde seyyidliğini ispatlamak isteyenlerin ellerindeki şecere ya da silsilenameleri bu belgelerle mukayese etmelerine imkân tanıması açısından büyük bir önem arz etmektedir.